Prenses ve Kurbağa
Bir zamanlar, yedi güzel kızı olan bir kral yaşardı. Bu kızların en küçüğü ve en güzeli olan prenses, güzel havalarda sarayın yakınındaki serin gölün kıyısında altın topuyla oynamaktan büyük keyif alırdı. Bir gün, prenses altın topunu havaya attı; ancak top ellerinden kayarak göle düştü. Prenses, “Topum gitti!” diyerek ağlamaya başladı.
O sırada, göl kenarındaki küçük bir kurbağa ona yaklaştı ve “Ben senin topunu getiririm, ama benimle arkadaş olacağına, yemeğini paylaşacağına ve geceleri yatağına alacağına söz verirsen,” dedi. Prenses, topunu geri almak için hemen kabul etti: “Tamam, söz veriyorum.” Kurbağa suya dalıp altın topu getirdi. Prenses, topunu alır almaz hızla oradan koşarak saraya döndü, verdiği sözü unutarak.
Akşam olduğunda, kral ve ailesi sofraya oturmuş yemek yerken kapıdan bir vıraklama sesi duyuldu. Kral, “Kim o?” diye sordu. Prenses, babasına olanları ve kurbağaya verdiği sözü anlattı. Kral, “Söz, sözdür kızım,” diyerek kurbağayı içeri aldırdı. Prensesin hoşnutsuz bakışlarına rağmen, kurbağaya sofrada yer verildi.
Yemekten sonra, prenses yatmak üzere odasına gittiğinde kurbağa, “Ben ne olacağım?” diye vırakladı. Kral, kızına verdiği sözü hatırlatarak, “Verilen sözlerle ilgili söylediklerimi umarım unutmamışsındır,” dedi. Prenses, istemeyerek de olsa kurbağayı alıp odasına götürdü ve bir köşeye bıraktı. Kurbağa, “Yastığına gelmek istiyorum,” dedi. Prenses, gözyaşları içinde kurbağayı yastığına koydu. Tam o anda, kurbağa yakışıklı bir prense dönüştü.
Prens, “Korkma,” diye gülümseyerek açıkladı. “Bir cadı beni kurbağaya dönüştürmüştü ve bu büyüyü ancak bir prenses bozabilirdi. Artık bir kurbağa değilim; arkadaş olabiliriz.” Prens ve prenses kısa süre içinde evlenip mutlu bir yaşam sürdüler.